22 Mayıs 2011 Pazar

Kanser aşısı mı? Medya pompası mı? Part I

William Hogarth. The Visit to the Quack Doctor. 1743. Oil on canvas. National Gallery, London, UK.


Umut tacirliğinin Almanya’dan Türkiye’ye uzanan basın gezisinin ardındaki çarpıcı gerçekler.*

Bilimsel gerçekler bir yana, kanser tedavileriyle ilgili gelişmelerin önemini aslında hastalardan önce halkla ilişkiler şirketleri belirler. İşte bir strateji örneği: Kanser tedavisinde çığır açan yeni bir aşının geliştirildiği müjdesiyle öncelikle ana akım medyadan bir televizyoncu ve gazeteci aranır. Haberin, ülkede ilk kez onlarla paylaşılacağı özel bir basın toplantısı için davet edilirler. Söz konusu kliniğin gezileceği ve önemli uzmanların da hazır bulunacağı bu yurtdışı seyahatinin yol ve konaklama dahil tüm masrafları da elbette klinik tarafından ödenecektir. Manşet garantili bu yurtdışı gezisi, tabii ki pek çok gazeteci için geri çevrilemez bir tekliftir. Birkaç söyleşi ve tedavi merkezinin görülmesinin ardından “Kanserde son çare aşısı”, “Kansere aşıyla tedavi” başlıkları altında gazetecilerin seyahat izlenimleri, haber bültenlerinde ve gazetelerin ilk sayfalarında yer bulur. Haber yayılmaya başlar başlamaz, bu illet hastalıkla mücadele eden ve en küçük umut ışığıyla dünyanın öte ucuna gitmeye hazır kanser hastaları ve yakınları, tedavi olma ümidiyle kliniğin telefonlarını kilitleyerek e-posta kutularını doldurmuştur bile. Görev başarıyla tamamlanmıştır.

Birkaç gün önce ülkenin en çok okunan gazetelerinden biri ve yine çok izlenenler arasında bulunan TV kanalının haber bülteni, aynı tarihte Almanya’daki bir kanser merkezinin çok başarılı bir aşı geliştirdiğini müjdeledi. Medical Center Cologne (MCM) isimli kliniğin kurucusu Prof. Dr. Robert Gorter’den alınan bilgilere göre aşıyla her tür kanserde tamamen iyileşme sağlanabiliyordu. Yine aynı haberlerde Gorter’in, onkoloji, immünoloji ve enfeksiyon hastalıkları uzmanı olduğundan ve vücudun kendi bağışıklık sisteminin kullanıldığı bu “yeni” tedavi yöntemine kendi adını verdiğinden söz ediliyordu. Konu öyle ilgi çekti ki bugün Google’da kanser ve aşı sözcüklerini aradığınızda, yüzlerce internet sitesinin farklı başlıklarla bu haberlerden alıntı yaptığı görülüyor. Zaten ertesi gün yayınlanan haberin devamı niteliğindeki programda da klinikte çalışan Türk doktor, Türkiye’den gelen onlarca maili göstererek muhabire teşekkürlerini sunuyordu. Belli ki pek çok hasta uygulamayı sadece televizyondan duyup, gazeteden okuyup, kiliniğe hücum etmişti. Zira tedaviyle ilgili biraz daha derinlemesine bir araştırmanın sonuçları, söz konusu haberlerde anlatılanlardan çok daha farklı: Yöntem yeni bir gelişme olmadığı gibi Gorter’in kendi çalışmalarına da dayanmıyor. Zaten Gorter onkolog bile değil, hatta sözde bilimsellikle mücadele ederek, bilimsel araştırmaların desteklenmesi için çalışmalar yapan SKEPP isimli organizasyonun başkanı  Prof. Dr. Willem Betz’e göre Gorter’in “profesör” ünvanı da yok.

Ne tedavi “yeni” ne de istatistikler bilimsel bir araştırmaya dayanıyor.

Çaresizlik içinde tedavi için bir umut ışığı arayanların kafasını daha fazla karıştırmadan, son günlerde birçok kanser hastasının gündemine bomba gibi inen bu mucize aşıyla ilgili gerçekleri tek tek inceleyelim. Konuya ilişkin yabancı kaynakları tararken, Hollanda menşeili Ode isimli derginin Ekim 2006 sayısında “Kansere Karşı Aşı” başlığıyla Robert Gorter’in mucize tedavisiyle ilgili bir haber dikkatimizi çekti. Zira, 2006’da bir dergiye konu olan gelişme, 2011’de Türkiye’de “Flaş, flaş kanserde son teknoloji” başlıklarıyla veriliyor. Üstelik bahsi geçen vücut sıcaklığının yükseltilmesi (hipertermi) ve dendritik hücre tedavilerinin geçmişi çok daha öncelere dayanıyor. Kök hücre çalışmalarının başlamasıyla geliştirilen tümör aşıları arasında, bağışıklık sistemini tetiklediği düşünülen dendritik hücrelerle yapılan aşılar da bulunuyor. Türkiye de dahil dünyanın pek çok yerinde bulunan laboratuarlarda yapılan bu araştırmalar, kanser hücrelerinin yüzeylerindeki yapıların bağışıklık sistemine tanıtılması ve bağışıklık siteminin uyarılması esasına dayanıyor. Hastadan alınan kandaki kök hücreler, laboratuarda “dendritik hücre” denilen özelleşmiş hücrelere dönüştürülüyor. Bu hücreler kanser hücrelerinin yüzey yapılarına karşı duyarlı hale getirilip tekrar hastaya veriliyor. Her ne kadar ilgili manşet haberlerde “dendritic” şeklinde yazılsa da konu “dentritik hücre aşıları” başlığıyla çoktan Türk tıp literatürüne kazandırıldı bile.

Kök hücre çalışmaları Türkiye’de engelleniyorken ve hatta bu konuda süren 12 dava bulunurken, böyle bir teknolojinin “yeni” diye sunulması ve Ode dergisindeki içeriğin, geçen günlerde Türkiye’de çıkan haberlerle aynı olması bir yana, derginin yazı işlerine gönderilen bir e-posta çok daha ilginç. Kanser hastalarının eğitimi ve bilinçlendirilmesi için faaliyet gösteren bir organizasyon olan EmbodiWorks’un yöneticisi Jeannine Waltson imzalı metinde, yayınlanan haberin yanlış ve eksik bilgilerle dolu olduğu ve hastalara boş yere ümit verildiği iddia ediliyor. Kendisi de eski bir kanser hastası olan ve ABD’de konuyla ilgili pek çok muteber organizasyonda çalışmalar yürüten gazeteci Waltson’la bağlantı kurduğumuzda Gorter’le ilgili Türk medyasında bugüne kadar hiç yayınlanmayan çarpıcı bilgiler ortaya çıkıyor. Waltson, MCM’ye kadar uzanan süreci şu sözlerle anlatıyor: “Doktorum beynimdeki tümör için önerebileceği bir konvansiyonel tedavi yöntemi olmadığını söyleyince, tamamlayıcı ve deneysel tıbbi yöntemlerde çare aramaya başladım. Araştırmalar, dendritik hücre tedavisinin hastalığım için uygun olacağını gösteriyordu. Çeşitli kliniklerle görüştükten sonra Almanya’daki MCM’de tedavi olmaya karar verdim ve 2006’da ABD’den ayrılıp, 6 ay boyunca Almanya’da yaşadım.” Waltson’ın anlattıklara göre kliniğin başkanı Gorter, ileri derecede beyin tümörlü hastalarda uyguladığı dendritik hücre tedavisi yönteminin  yüzde 60 oranında başarılı olduğunu ve hastaların yüzde 15’inin tamamen sağlığına kavuştığunu belirtiyor. (Türkiye’deki haberlerde de benzer oranlar veriliyor. Hatta TV haberine göre beyin tümörlerinde bu oran yüzde 50’ye ulaşmış!) Ne var ki 6 aylık tedavi sonrasında Waltson’ın beyin taramalarında herhangi bir iyileşme gözlenmiyor. Bu arada Gorter ve kilinikle ilgili araştırmalar yapan Waltson, söz konusu tedavinin kimi hastalarda başarılı olsa da çoğunlukla hiçbir işe yaramadığını öğreniyor. “Ayrıca Gorter, uygulamanın başarısıyla ilgili istatistiklerin Almanya’daki Göttingen Üniversitesi, Institute of Tumor Therapy (ITT) ve Avusturya’daki Viyana Üniversitesi işbirliğiyle yapılan bir analiz sonucunda elde edildiğini söylemişti. Ancak bu kurumlarla konuştuğumda, hiçbirinin Gorter’le çalışma yapmadığını öğrendim” diyor Waltson. Yine Waltson’ın verdiği bilgilere göre Ode dergisinde tedavisinin başarıyla sonuçlandığından bahsedilen ABD’li Joe Passini, tam da haberin yayımlandığı günlerde maalesef hastalık nedeniyle hayatını kaybetmiş.

3 yorum:

  1. Çok teşekkürler... Bize gercekleri anlattığın için... Ne olursa olsun gerçeğin sesi her zaman Gur çıkar... Senin sesin gibi...

    YanıtlaSil
  2. Aslı Hanım merhaba

    Cumhuriyetin Bilim Ekinde “Kanser aşısı mı? Medya pompası mı?” yazınız zanımca son yıllarda okuduğum en önemli medya etiği yazılarından biri. Son derece başı boş bir alan olan sağlık haberlerinde umut tacirliği spekülasyonlar gırla gidiyor. Ne yazık ki bu konuda medyanın sanki gizli bir sözleşmesi varmış gibi davranılmakta. Sizin bu haberinizi bu açıdan son derece önemli buluyorum.

    Bilmiyorum haberiniz var mı? Biz bir gurup gazeteci 16 sayfa isimli bağımsız muhalif haftalık bir dergi çıkartıyoruz. http://www.16sayfa.com/. Linkinde amacımızın ne olduğu ve nasıl bir dergi yaptığımız konusunda bilgilenebilirsiniz.

    Özetle, adı geçen yazınızı “birazcık kısaltarak” imzanızla (sakıncası varsa imzasız) kullanmak isteriz. (Bütün yayınlarda olduğu gibi bizde zamanla yarışıyoruz)

    Elinize, yüreğinize sağlık….

    Ümit Uzmay
    umituzmay@gmail.com
    0542 71 636 71

    YanıtlaSil
  3. Nihayet bu konularda aklı başinda bir yazı çıktı. Son günlerde gazetelerde 'Almanya'da Panik: bir virüs öldürüyor' haberini okuyup da, virüsün EHEC yani E. coli olduğunu öğrenince medyanın ne durumda olduğuna bildiğim halde bi daha şaştım. Başarılar.

    Hamdi Akan

    YanıtlaSil